28 Aralık 2009 Pazartesi
Cadillac Records (2008)
Neredeyse yeni olan bu muhteşem ötesi film, Blues'un çıkışını anlatıyor. Chuck Berry'i, ondan öncesini, Etta James'i..Müzikli, kavgalı dövüşlü müthiş bir film. Adrien Brody - Jeffrey Wright başrolde..Beyonce Etta James'i oynuyor..Baya iyi. Blues sevenler için tam bir şölen kıvamında.
Ondskan (2003)
Çok oldu film izlemeyeli. Ondskan'ı izlemeyen varsaaa mutlaka tavsiye ediyorum. Kolej hayatını, erkekler arasındaki ego savaşlarını anlatıyor.. Bir de özellikle kızlara tavsiye ediyorum eleman Andreas Wilson çok seksi arkadaşlar. Sevap için izleyin:))
imdb puanı: 7.9
16 Kasım 2009 Pazartesi
Marley & Me
Romantik filmlere bayılmadığımı söylemeliyim öncelikle. Gerçi Jennifer Aniston ablamızdan da aile-ilişki konulu filmler dışında bir filmde oynamasını da beklemiyorum..Filme gelince, ben ki süper sulugözümdür, o anda dahil olduğum ayrılık sahnesinde, saniyesinde ağlarım. Bu film beni hiç ağlatamadı. Gelin görün ki, eğlenmedim de diyemem. Ortada bişey. 5 puan veriyorum. öyle hafif hafif izlemelik yani.
2 Kasım 2009 Pazartesi
The Kite Runners
Haaaaaaaarika ötesi bir film. Ki ben öyle uzak ülkelerde geçen filmlerden, devrim filmlerinden hoşlanmam. Ama bu film..baya ağlattı beni. (Ki çok ağlamam!) Eğer diyorsanız kiii şöyle bu gece müthiş bi film izleyeyim. Herkesin sevecei bi film bu. Bayılıyorum bu filme. Türkçe'ye "Uçurtma Avcıları" diye çevrildiBir yerde şöyle bi hikaye geçiyor mesela: Adamın biri, karısı ağladıkça gözlerinden inci taneleri düştüğünü görmüş.Hikayenin sonunda adam, inciden oluşmuş bir dağın üstünde, kollarında öldürülmüş karısı ile ağlıyormuş.Böyle değil miydi acaba ya? Of. Çok oldu izlemeyeli. Neyse bi daha izleyeyim bari. Hadi çav izleyici..
31 Ekim 2009 Cumartesi
Run Lola Run!
Çok uzun zamandan sonra bi film anlatayım dedim. Run Lola Run. Abla baya taş. Abimiz de im juli'de (Fatih Akın çekmişti bildiniz mi?) ve Das Experiment'te başrolü oynayan eleman. İhtimaller silsilesini anlatıyor film. Lola ablamız sürekli koşuyor. Zaten filmin 60 dakikası koşmakla geçiyor yani. Deneysel bi film bence. Şu şöyle olsaydı bu böyle olmasaydı dediğiniz olayları canlandırmışlar baya. Bu kadar yeter. İzleyin görün. Beni yormayın. Öperim efem.
20 Ekim 2009 Salı
Jeux D'enfants -
2003 yılında vizyona girdi ama ben seyredeli bi kaç ay oluyor bu filmi. Zira çok tutan filmlere, dizilere karşı korkunç bir önyargım var (LOST'u hala izlemedim misal.)
Bu filmin anlatılışına bayıldım ben. Bir de repliklerine.. Romantik komedi severler için ideal bi film. Bi de kız mı daha taş herif mi daha taş karar veremedim.(:
Fragmanı da koyayım bari, tam olsun.
17 Ekim 2009 Cumartesi
"Milk."
Harvey Bernard Milk, ABD'li politikacı, Kaliforniya eyaletinde cinsel tercihleri bilinerek belediye meclisine seçilen ilk eşcinsel erkek. Milk flmi, başrolde Sean Penn, seçimin öncesini, seçim süreci ve sonrasında hem politik hem de esprili bir dille yaşanılanları anlatıyor. Homofobik erkek arkadaşım bile filme bayıldı (öpüşme sahnelerine katlanamadı ama olsun:) ) .Tavsiye ediyorum şiddetle.
imdb puanı: 7.9
1 Ekim 2009 Perşembe
High Fidelity
Hazır kitaptan çeviri demişken, bir tane de başarılı örnek vereyim. Efendim Nick Hornby'i tanırsınız. Kendisi, ilk kitabı ile William Hill Yılın Spor Kitabı Ödülü'nü almıştır ve kitabın filme çevrilmiş versiyonunda da Colin Firth başroldeydi.
Bu kısa bilgiden sonra, asıl filme geleyim High Fidelity, John Cusack'ın başrolünde oynadığı harika ötesi bir film. Bir kere inanılmaz bir müzik geçmişi var filmin. Öyle detaylı, öyle güzel anlatılmış. IMDB'de 7.6 puanı var. Liste manyağı bir erkeğin, hayatındaki TOP 5 ilişkisini anlatıyor. Bir geçmişe gidiyor, bir bugüne geliyor. Bçyle anlatınca bi boka benzemedi ama film gerçekten harika. İzleyiniz. Beni sinirlendirmeyiniz.
Zeki Demirkubuz - Yazgı
"Anam ölmüş dün." diye başlar kitap, "Herşey bir.." diye devam eder.
Film, Albert Camus'un "Yabancı"sından esinlenerek yazılmış, çekilmiş. "Yabancı" kitabını okumuş olanlara tavsiyem, filmi sakın izlemeyiniz. Kitaptan filme çevirilerin bu kadar kötü olması gerekiyor mu..Çok yazık. Dogma, seni sevmiyorum, haberin olsun!
23 Eylül 2009 Çarşamba
Wristcutters.: A Love Story
9 Eylül 2009 Çarşamba
Moulin Rouge
Film şöyle başlar: The greatest thing you'll ever learn is just to love and be loved in return!!
Zaten Nicole Kidman oynuyor. Başka söze gerek var mı?
Bir de, Roxanne, ne güzel bir tangodur, ne güzel bir şarkıdır, ne güzel bir sözdür be!
İlgili aramalar: müzik - moulin rouge - el tango de roxanne - moulin rouge - el tango de roxanne - tango
30 Ağustos 2009 Pazar
He Loves Me, He Loves Me Not
28 Ağustos 2009 Cuma
Reconstruction.
Film vakti zamanında (2004 sanırım) Cannes ödülü almıştı.
O kadar karışık ve o kadar anlatılmaz bir film ki, o kadar güzel ki kurgusu, başka ne yazacağımı bilemez halde çırpınıyorum şuanda. Alıntı yapayım, siz de filmi izleyin. Pişman olmayacaksınız.
"Eğer sen benim rüyamsan, ben de senin rüyan olurum."
O kadar karışık ve o kadar anlatılmaz bir film ki, o kadar güzel ki kurgusu, başka ne yazacağımı bilemez halde çırpınıyorum şuanda. Alıntı yapayım, siz de filmi izleyin. Pişman olmayacaksınız.
"Eğer sen benim rüyamsan, ben de senin rüyan olurum."
27 Ağustos 2009 Perşembe
İran Sineması'nda kadın üzerine - Abbas Kiorastami / TEN
Filmden bahsetmeden önce biraz İran sinemasında kadının yerini anlatmalıyım ki durumun mühimmiyetini kapasınız.
İran sinemasında kadının ilk göründüğü film 1933 yapımı Dokhtar-e Lor isimli film. Buradaki kadın, başrolde bir çingene rolünde. Dansederek ve şarkı söyleyerek para kazanıyor. İran sinemaseverleri için tabii ki ilginç bir film olduğunu söyleyebiliriz çünkü bir kadının şarkı söyleyerek ve dansederek para kazanması İran için hala ilginç:( Filme çok fazla tepki verilmemiş çünkü kimse ciddiye almamış gerçekçi olmadığı için.
Daha sonraki 10 yıl boyunca da kadınlar, erkekler tarafından yönetilen ve patriarkal ideolojiye yenik düşmüş filmlerde oynamaya devam etmişler.
1960lar boyunca ucuz fantezilere yenik düşen yönetmenler, kadınları yine şarkıcı, dansçı olarak gösterdiğinden, tarlada çalışan, fabrikada çalışan "gerçek" kadınlar hiç yer almamış filmlerde.
1979'daki devrimden sonra, yapımcılar kadınları "dışarıda" göstermekten vazgeçmek zorunda kalmış .Kadınları evinde semaverde çay demlerken, 6 yaşındaki oğluna saygı göstermek zorunda kalırken görüntülüyorlarmış.
2002'de çekilen TEN filmi, bu yüzden bir devrimdir. Film 2 sabit kamerayla, bir arabanın içinde geçer. Sürücü kadındır, araba özel bir alandır ve buarada da arabaya 10 farklı yolcu biner. 2 sabit kamerayla çekildiğinden, diyalogları kaçırdıktan sonra film biraz darlıyor insanı ama zaten asıl amaç da bu bana kalırsa. Kadınlar tek bir mekanda, sizin iki saat katlanamadığınız filmi, hayat boyu yaşarlar. Mesela yolculardan biri kadının oğludur, çocuğu sanki 7 yaşında değil 30 yaşındaymış gibi annesine bağırır, onu dinlemez ve başına gelen herşey için onu suçlar. Kadınsa susmak zorundadır.
Kadın, bir akşamüstü bir fahişe alır arabasına. Fahişeye pek ılımlı da yaklaşmaz, sadece merak eder ilişkilerinin nasıl olduğunu. Fahişe konuşur:
"Bir erkek en son ne zaman sana hediye aldı? Ne zaman güzel sözler söyledi? Müşterilerim bana hediyeler alır, beni severler. Sen hiç sevildin mi?"
26 Ağustos 2009 Çarşamba
Love in the Afternoon - Audrey Hepburn, Gary Cooper
Bugün size anlatacaklarımı Yeşilçam filmlerinin yapımcılarına sakın anlatmayın. Efendim konumuz Audrey Hepburn'un oynadığı, 1957 yapımı siyah beyaz "Love in the Afternoon" filmi.
Filmin konusu şöyle:
Audrey Hepburn konservatuarda okuyan, babası dedektif olan bir kızcağızdır. Bir gün bir adam, karısı tarafından aldatıldığından şüphelenir ve bizim dedektiften olayı araştırmasını ister. Dedektif olayı araştırır ve hakikaten de kadının kocasını şehir şehir gezip kadınları tavlayan bir playboy ile aldattığını öğrenir. Dedektiften bilgileri alan koca, playboyu öldürmek için silahını alır ve ofisten çıkar. Buarada bütün bu olayları Audrey ablamız dinlemektedir ve playboyun kaldığı otele gidip bir adamın kendisini öldürmeye geldiğini söyler. Ancak buarada da Audrey abla bizim playboya aşık olur ve olaylar gelişir.
Filmin aynısı, 1970 yapımı Yeşilçam filmi. Oynayanlar: Audrey Hepburn yerine Türkan Şoray, Playboy yerine Cüneyt Arkın, dedektif baba rolünde ise Münir Özkul. Filmdeki repliklerin bile çoğu çalıntı. Ancak arada Türk esintileri var. Mesela Audrey abla konservatuar öğrencisi, Türkan ablamız pavyonda şarkıcı. Audrey ablanın filmde adamla herhangi bir şekilde seviştiği gösterilmiyor ve sadece bir sahnede yatak dağınık ve ablamız tuvalette saçını düzeltiyor. Çok romantik bir aşk var ortada. Bizim Törkiş versiyonunda ise ohooo kadın hamile kalıyor, tüpü açık bırakıp intihar ediyor sonra çocuğu doğuruyor falan böyle yuh lan! Aşkın içine sıçırttınız dedirtiyor. Velhasıl kelam, filmi de hatırlayacaksınız: Arım, Balım, Peteğim.
Filmden kareler:
Boxing Helena (1993)
Yine eskilerden bir film. Boxing Helena. '93 yılının en çok konuşulan filmi. Bir ödevim için izlemiştim vakti zamanında yoksa sadist filmler izleyen bir sapık değilim tabii ki:))
Olayı şudur: Obsesif bir doktor, fahişeye aşık olur ve kadını bir gün kaçırıp kollarını ve bacaklarını keser ve kendine muhtaç eder. Malikanesine kapatır ve orada ona bakar. Herşeyiyle ilgilenir ama bir yandan da kadının önünde başka bir kadınla sevişerek intikam da alır kadından. Çok değişik bir filmdi. Tavsiye ederim.
Teknik bakımdan çok gelişmiş olmasa da çok güzel kadrajlanmış, paketlenmiş bir film. Gerilim, drama tüeünde Boxing Helena'ya 7 veriyorum. Verdim gitti.
Olayı şudur: Obsesif bir doktor, fahişeye aşık olur ve kadını bir gün kaçırıp kollarını ve bacaklarını keser ve kendine muhtaç eder. Malikanesine kapatır ve orada ona bakar. Herşeyiyle ilgilenir ama bir yandan da kadının önünde başka bir kadınla sevişerek intikam da alır kadından. Çok değişik bir filmdi. Tavsiye ederim.
Teknik bakımdan çok gelişmiş olmasa da çok güzel kadrajlanmış, paketlenmiş bir film. Gerilim, drama tüeünde Boxing Helena'ya 7 veriyorum. Verdim gitti.
Merhaba Filmi!
Michael Haneke bu filmi 1997 yılında, sadece Alman oyuncular kullanarak çekti. Ve sadece Almanca. Ben tabii o zamanlar baya küçüktüm. Filmi hayal meyal hatırlıyorum, annemler bana izletmemişti. Sonra da unuttum gitti. Aradan 10 sene geçtikten sonra Haneke, dalga geçer gibi, filmin sah nelerini birebir bu sefer İngilizce çekiyor. Yni kısaca herif diyor ki, "bakın holivut salakları! Bundan iyisi YOK, alın bi de İngilizcesini çektim birebir. Oturun izleyin, öğrenin. Gerilim filmi nasıl çekilirmiş."
Geçen sene denk geldim ben bu filme. Oturdum izledim. İzlerken içimde böyle korkunç bir hisle izledim hem de. Kumandayı elimden bırakamıyorum ama bırakmak istiyorum. Kapattım kapatıcam filmin devamını da merak ediyorum! İnsan kendisine böyle bi işkence yapar mı ya, oturdum izledim filmi ağlaya ağlaya.
Film tabii birazcık A Clockwork Orangel'ı andırıyor. İşkence bakımından. İki filmde de tipler çok temiz, Alex de(clockwork orange'daki sarışın seksi eleman), Funny Games'deki eleman da böyle bildiğin vitrinine koy orda dursun, arada seyret falan böyle adamlar yani. Yan rollerdeki herifler de hep tombul adamlar, sorunlu olduğu fazlaca belli olan. Müthiş bi ironi kanımca. İzlenmeli diyorum ve Gerilim, Korku, Drama kategorisinde 10 üstünden 9 veriyorum.